Yokyer - kitap yorumum
YOKYER:
(Neil Gaiman)
Konusu:
Sıradaki kahramanımız Richard Mayhew. Londra’da bir iş
bulmuştur ve çalışma amacıyla oraya gider. Başta çok farklı düşüncelerle gitmiş
olsa da 3 yıl içinde alışır Londra’ya. Düzenli bir işi, güzel bir sevgilisi,
bir dairesi; yani monoton ama sevdiği bir hayatı vardır Richard’ın. Fakat tıpkı
diğerleri gibi başlayan bir cuma gününde hayatının değişeceğinden haberi yoktur.
Günün başından beri başına gelen talihsizliklerin giderek artacağını da
maalesef bilmemektedir. Gecenin son görevi olan ‘sevgilisi ve onun patronuyla
yemek yeme’ olayı için yola çıktığında kaldırımda gördüğü yaralı kız; bu sefer gerçekten
hayatını değiştirmiştir.
Yorumum:
Bu kitap benim ilk Neil Gaiman okuyuşumdu. İncelediğim
birçok blogda denk gelmiştim ismine fakat bir türlü fırsat olmamıştı ya da ben
cesaret edememiştim; çünkü her ne kadar fantastik türünü sevsem de işin içine
tanrılar, melekler, vampirler falan girdiğinde biraz soğuyorum. Elbette bu tür ögeleri barındıran çok kaliteli
kitaplar var ve ben onların hakkını yiyemem, ama sadece kişisel olarak hoşuma
gitmediğimi belirtmek istedim. Yani böyle bir süreçten sonra kitap fuarında da
denk gelince artık okumalıyım diye düşündüm ve hiç bilgim olmadan, sadece arka
kapak açıklamasına bakarak aldım kitabı. Sonuç olarak iyi ki de almışım.
Öncelikle Neil Gaiman’ı tanımış oldum ve takip edeceğim
yazarlar listeme aldım. Artık ben de tavsiye edenler kervanına katılmak
isterim. Her ne kadar korkarak almış olsam da bu korkum zamanla ‘ Eyvah, kitap bitiyor!’ a
dönüştü.
Ara sıra böyle fantastik dünyalara dalmak iyi geliyor. Yokyer, bu isteğimi
fazlasıyla karşıladı diyebilirim.
Tabi almış olmamdaki bir diğer etken de ‘yeraltı’ ile ilgili
bir kurgu olmasıydı. Suzanne Collins’in ‘Yeraltı Günlükleri Serisi’ni
okuduğumdan beri bu temayı kullanan kitaplar ilgimi çekiyor. Hatta yeri
gelmişken şunu da belirteyim ki ‘Yeraltı
Günlükleri Serisi’ çocuk kitabı gibi görünmesine rağmen bence her yaşta
okunabilecek, içinde çok önemli olguları barındıran, çok değerli bir seridir.
Kesinlikle tavsiye ederim.
Yokyer’e geri dönüp kurgudan başlayacak olursam; aslında çok
basit bir başlangıcı var. Ama sanırım Neil Gaiman’ın tarzı bu şekilde. Çok
basit olaylara bile güzel bir kurguyu bağlayabiliyor. Kitap basit başlayıp,
hızlı ve etkileyici bir şekilde devam ediyor. Gelişme kısmında neredeyse
maceradan maceraya uçuyorsunuz. Her an yeni bir olay oluyor; durağanlık
neredeyse yok gibi. Kitap tahmin edilebilir şekilde ilerlese de tahmininiz
yanlış çıkıyor, bu kısmı da gayet başarılıydı.
Gelişme kısmında Door’un ailesiyle ilgili bilgiler verilmiş
olması bende daha farklı bir son izlenimi uyandırmıştı. Yani çok fazla olay,
karakter, mekan olunca hepsinin bir karşılığının verildiği bir son beklemiştim.
Sonu oldukça etkileyiciydi; fakat ben artı olarak başka ayrıntılar da
beklemiştim, onları bulamadım maalesef. Yine de bu kitabın değerini düşürmüyor.
Karakterlere gelince; yan karakterlerin kişilikleri gayet
farklı ve özgün olmuş ama ana karakterimiz Richard’da nedense bir şeyler eksik
gibiydi. Bazen fazla pasif kaldı, bazen en önemli rolü aldı; hafif bir
tutarsızlık var gibiydi. Ama sonuna doğru (verdiği kararla) kişiliği oturdu
sanırım. Belki de yazarımız bunu kasten yapmıştır, o karakter bunalımını da
belirtmek istemiştir. Eğer öyleyse bu kısım da başarılı demektir.
Benim favori karakterim kesinlikle Marquis de Carabas’dı. Bu
da çok ilginçtir ki ‘Yeraltı Günlükleri Serisi’ndeki Ripred karakterini
canlandırdı bende. Tavırlar, çok bilmişlikler, kitaptaki önem yeri hep
benziyordu. Buna bir de yeri gelmişken ‘Açlık Oyunları’ndan Haymitch’i eklemek
istiyorum. Zaten ‘Ripred’ ile ‘Haymitch’ in benzediğini fark etmiştim fakat
ikisi de Suzanne Collins’in olduğu için benzemesi doğaldır diye düşünmüştüm.
Şimdi Marquis de Carabas’ın onlara katılması ilginç bir tesadüf oldu :)
Özür dilerim, konuyu çok fazla dağıttım; ama bu tespitlerime
yer vermeden geçmek istemedim. Kitap tam da biraz harketlilik istediğim bir
dönemde çok güzel denk geldi bana. Zaten o kadar akıcı bir dili var ki bir
günde çok rahat bitebilir. Nerede kalırsanız kalın kitabı açtığınızda aynı
yerden heyecanı hiç kesmeden devam ettirebiliyor sizi. Sanırım en güzel kısmı
buydu. Kitap ve Richard dışındaki karakterler gayet enerjikti.
Tekrar söylüyorum; ilk Neil Gaiman denememdi ve çok iyi bir
sonuç aldım. Dolayısıyla (özellikle fantastik türüne yakın arkadaşlarımıza)
tavsiye ederim.
Merhaba
YanıtlaSilblog keşif etkinliğinden geliyorum
Tavsiyeniz aklımda, teşekkürler...
Yine güzel paylaşımlarda buluşmak dileğiyle
Sevgiler
Hoşgeldiniz, güzel yorumunuz için çok teşekkürler :)
SilBU BLOGA BAYILDIM <3 ŞEVVAL HANIM ÇOK BÜYÜK HAYRANINIZIM TÜM ŞEVVALİSTLER OLARAK YENİ YAZILARINIZI BEKLİYORUZ
YanıtlaSilÇOOOOOOKKK TEŞEKKÜR EDERİMMM :)))
Sil